Eşcinsel yazar açıklansın mı?
Oray Eğin`in sert tepki gösterdiği `eşcinsel yazarlar kendisini açıklasın` tartışmasına Hıncal Uluç da katıldı.
Eşcinsel yazar açıklansın mı?
Hürriyet gazetesinden Ali Atıf Bir`in başlattığı ve Akşam gazetesinden Oray Eğin`in sert tepki gösterdiği `eşcinsel yazarlar kendisini açıklasın` tartışmasına Hıncal Uluç da katıldı.
Bir süre önce Hürriyet gazetesindeki köşesinde `Eşcinsel yazarlar kendisini açıklasın` önerisi getiren Ali Atıf Bir`e en sert tepki Akşam gazetesinden Oray Eğin`den gelmişti. Eğin, Ali Atıf Bir`i faşistlikle suçlamıştı. Bugün ise Ali Atıf Bir`e destek ise Sabah gazetesinden Hıncal Uluç`tan geldi.
Sabah gazetesinden Hıncal Uluç`un yazısı
Köşe yazarının cinselliği..
Oray Eğin genç kuşağın en ilgiyle izlediğim yazarlarının başında geliyor.. Kalemi acımasız ve sakıncasız.. Gözünü budaktan esirgemiyor.. Züccaciyeci dükkanına fil gibi giriyor, kırıp dağıtacağına bakmadan, düşünmeden..
Ben böyle yazanları severim.. Oray`ı hiç kaçırmıyorum. Yazılarının olmadığı hafta sonu Akşam`larını da pek sevmiyorum.
Son günlerde Ali Atıf Bir ile takıştılar..
Ali Atıf Hoca da, merakla, keyifle okuduğum dostlarımdan..
Kimi iğnelemek için yazıldığı açıkça belli bir yazısında, köşe yazarının cinsel durumunun bilinmesi gerektiğini ileri sürdü..
"Kadını, erkeği nasıl biliyorsak, eşcinseli de bilmeliyiz, fikirlerini ona göre değerlendirmeliyiz.." deyince, Oray kıyametleri kopardı.. "Köşe yazarının cinsel tercihinden kime ne?.. Bunu araştırmak, faşizmdir. Irkçılık kadar tehlikelidir" diye..
Öyle mi?..
Bir köşe yazarı eşcinselse, okur bunu bilmeli mi gerçekten, yoksa kime ne mi?..
Bir defa şu konuda anlaşmak gerek.. Eşcinsellik bir cinsel tercih midir?..
Yani ergenlik çağına gelen delikanlı, ya da genç kız, masaya oturup düşünmeye mi başlıyor, "Ben eşcinsel mi olayım, yoksa, karşı cinsten mi hoşlanayım?." Sonra da karar mı veriyor ki, adı "Tercih" olsun..
Böyle şey var mı?.. Olabilir mi?.
Bugün bilimsel araştırmalar, eşcinselliğin genetik, genlerde yazılı olduğunu söylüyorlar.. Bugün uygar toplumlarda eşcinsellik, erkek ve dişinin yanında üçüncü cins olarak kabul ediliyor. Bu yüzden aralarında yasal evlenmeler yapmalarına dahi izin çıkıyor..
O zaman, okurun, yazarının erkek, ya da dişi olduğunu doğal olarak bilirken, eşcinseli de, kişisel açıklaması ile neden tanımasın?.
Yazarın bireysel nitelik ve nicelikleri, okurun onun yazıların değerlendirmesinde önemli rol oynar, bu inkar edilemez.
Hıncal`ın spor yazılarını değerlendiren okur, onun Galatasaraylı olduğunu bilerek okur. Tarafsız sanma yanılgısına düşmeden. Bu bilgi içinde de kişisel değerlendirmesini yapar.
Siyasi yazılarında da, siyasal kimliğini saklamaz. Okur onun yazılarının, laik ve cumhuriyetçi bir kafadan çıktığını bilir. Bunu bilmesi yararlı mı, zararlı mı?.
Cinsel yazılarını okurken de, "Erkek" kimliğinin farkındadır.
M. Ali-Şebnem taciz olayında, "Erkek" Hıncal`ın, Şebnem`in haklarını savunmasının değeri başkadır. "Kadın" Selda Tosun`un, bana yanıt verir ve açıklama yaparken bile hâlâ ve hâlâ "Şebnem kuyruk sallamasaydı" tezinde ısrar etmesi de başkadır. Kendi cinslerimizi savunmamız normal bulunabilirdi. Ama başka cinse hak vermek, değişik bir değerlendirmeye tabidir.
O halde, sevgili Oray?..
1. Eşcinsellik günümüzde bir aşağılama olmaktan çıkmış, bilimsel bir "Üçüncü cins" kabulü görmüştür. Gizlenecek utanacak yeri yoktur. Gizlemeye çalışanlar, tam tersine "Üçüncü cins" lerine ihanet etmekte ve bunu hala saklanacak ayıp olarak değerlendirenlere koz vermektedirler. Eşcinselliğin sapıklıktan çıkıp doğal sayılmasını dünyanın her yerinde cesur eşcinseller savaşarak sağladılar. Başka yolu yok.
2. Okurun yazarının eşcinsel olduğunu bilmesinin, faşizmle, ırkçılıkla hiç alakası olamaz. Normal bir genetik yapının bilinmesi kadar normal bir şey yoktur. Okur yazarının kadın ya da erkek olduğunu nasıl biliyorsa, bu ne kadar doğalsa, üçüncü türden, yani eşcinsel olduğunu da bilebilir. Zararı yok, faydası vardır!.
Oray Eğin`in tartışma başlatan yazısı
Doğan Ailesi`ne mektup
Adının önünde profesör yazıyor, yani akademinin en kutsal rütbesi. Sırtını da yastlamış koca Hürriyet gazetesine, bir yandan yeni geldiği İstanbul`da kabul görme derdinde. Lakin bir türlü onu istediği kulübe almıyorlar, hep kapısında dolaşıyor. Bir yandan merdivenleri üçer-beşer tırmanarak kendine bir kimlik, bir hayat tarzı yaratma peşinde. Tam da bu yüzden bedava otel gezisi olsun ya da promosyon tatil, hiçbirini kaçırmadan balıklama atlıyor. Ama olmuyor, ona vize verilmiyor, aristokrasiye kabul görmüyor. Nur Çintay`ın erkek taklidi, akademinin Seray Sever`i tam da bu ret yüzünden öfkelendikçe öfkeleniyor. Ve mademki bir kere bile olsa muhatap alınmak istiyor, ondan bu fırsatı neden esirgeyelim ki?
Oysa, farkında değil, polemik-yarat-ünlü-ol diye benimsediği yolda çok büyük bir suç işliyor profesör unvanlı Ali Atıf Bir. Öyle yenilir yutulur cinsten de değil. Bugünden sonra, onun adı faşist profesör.
Diyor ki `Eşcinsel köşe yazarları kendi kimliklerini açıklasınlar, bizim de onları algılayışımız değişir.` Eğer bir yazarın cinsel tercihini bilirsek, onu anlamamız da kolaylaşırmış bu kafatasçı bakış açısına göre.
Köşe yazarlarının hangilerinin Alevi, Yahudi, Çerkez, Ermeni veya Kürt olduklarını açıklamalarını talep etmekten hiç mi hiç farkı yok. Ucundan, kıyısından tutulmayacak kadar faşist bir iddia. Köşe Nazisi`nin bu iddiasına karşılık ben de: `Çocuk pornosuna düşkün köşe yazarları, öğrencilerine sarkan profesörler, pedofil köşeciler kendilerini açıklasın` desem...
Suç işlemiş olurum. Hiç kimse dil, din, ırk, cinsiyet ayrımına tabi tutulamaz. Hiç kimse bunları açıklamaya zorlanamaz. Bu en temel anayasal hak`ın ihlaline karşı savcıların harekete geçmesini bekliyorum: Faşist Profesör`ün cezalandırılması gerekiyor. Onun yaptığı bir İnsan Hakları ihlalidir ve sivil toplum örgütlerinin de buna karşı durması gerekiyor.
Merak ediyorum, Hürriyet gazetesinin yönetimi, mesela Vuslat Doğan Sabancı bu yazıyı okuduğunda aklından ne geçti? Dünya standartlarında, dünya ölçeğinde bir medya grubu yaratan Doğan Ailesi herhangi bir Batı gazetesinde Faşist Profesör`ün yazısının yayımlanmayacağını, böyle bir hata yapılsa bile bunu yapan kişinin infazlanacağını, meslek hayatının biteceğini çok iyi bilir çünkü...
Ya Hürriyet gazetesini liberalizmin kalesi haline getiren Ertuğrul Özkök bu yazıyı kendi gazetesinde görünce ne düşündü? Kendi yarattığı, Hürriyet`in her sese ve renge açık `platform`unu böylesi kötüye kullananlardan rahatsızlık duymuştur illa ki.
Eminim ki Hürriyet`in yayın danışmanı Doğan Hızlan da bu yazıyı görünce utanmıştır, böylesi bir etik yoksunluğuna kayıtsız kalmamıştır...
Aslında bu vesileyle, basınımızın silkelenip kendine gelmesini bir kez daha tartışmak gerekiyor: Kahve ağzıyla, taksi şoförü düzeyiyle yer işgal edenlerden kurtulmak için bir fırsat olabilir.
Bakın mesela Faşist Profesör Bir diyor ki `Hayatta nasıl erkek bakışı, kadın bakışı varsa eşcinsel bakışı da vardır.` Kahvede oyun oynayan adamların bile yapmayacağı sığlıkta bir yorum Hürriyet gazetesinde yer alıyor. Bu kafasıyla değil bacak arasıyla düşünen zihniyetin eseridir. Üstelik bu sığlığa imzasını atan da bir profesör! İnsanın bu ülkede akademiye inancı kalır mı?
Dünyada erkek bakışı, kadın bakışı diye basit bir ayrım kaldı mı? Yetiştirmeyle, çevreyle, kültürle, hayat tarzı bu kadar komik yorumlanabilir mi: Oysa ki hepimiz biliyoruz ki hayatta pek çok erkeksi kadın olduğu gibi, kimi konularda daha kadınsı bakışlara, zevklere ve estetiklere sahip erkekler de vardır...
Ama Faşist Profesör, üstelik üstüne basa basa söylüyorum, profesör unvanın ve Hürriyet`in gücünün arkasına saklanarak bunları söyleyebiliyor.
Kasadaki bir çürük elma, bulaşarak diğerlerini de çürütür. Çürümüşlük bulaşıcıdır. Doğan Ailesi`nin bu çürük elmayı kesip atması gerekiyor, vücuttaki bu yaradan kurtulması şart.
|