Haber | Trans Deniz Anne 69 Yaşında ve Sadece Yaşamak İstiyor

Trans Deniz Anne 69 Yaşında ve Sadece Yaşamak İstiyor


Barbaros Şansal Deniz’le konuştu.

18’inde Adana’da ailesinden kaçan Deniz, İstanbul-Adana-Bursa arasında geçen yıllarını, Şengül Hamamı’ndan Mis Sokak’a, temizlikçilikten fuhuşa yaşadıklarını, 80’lerde İstanbul’un nasıl değiştiğini içtenlikle anlattı ve en sonunda da başlıktaki cümleyle özetledi duygularını: Sadece yaşamak istiyorum.

Doğuşu Kemal, nam-ı diğer ‘Top Kemal’, yarım asır sonra yeni adıyla ‘Deniz’… Deniz ile yıllar önce neonların süslediği hayallerinin peşinden koşup, bugünlerin gerçeğine geldiği Bayram Sokağı’nda buluşup hamamın sokağından süzülerek, kuytudaki merdivenlere çömeliyoruz. Ürkek, korkak kendiliğinden lâfa giriyor…
“İnkılâp henüz olmuştu. 1961 Mart ayında İstanbul’a geldim…”

İşin gücün var mıydı peki geldiğinde? Neden kaçtın Adana’dan?
“Git” dedi ailem. O zamanın parası 350 liralık birikimini gizlice verdi rahmetli annem. Zaten babalar asla düşünmez bunları. O yıllarda otobüs garajı Sirkeci’deydi. Ben de Adana gibi zannediyorum havayı; kısa kollarla; kibar giyimliyim hep zaten.
Adana’daki yerimiz genelevin hemen yanıydı. Arada sadece bir duvar vardı. Bazen üstüne çıkar, gelen giden erkekleri seyrederdim. Ağabeyim yakalamıştı beni. Çok da döverdi. İşte o sokaktan tanıdığım bir kız vardı İstanbul’a kaçmış... Beyoğlu’ndaki Abanoz’u da ondan duymuştum; hani İstanbul’un ilk genelevi olan. “Gideyim, gezeyim bari” dedim. Yüz lira yardım etti gelince. Kalacaktım, kararlıydım. Çıktım caddeye. Filmlerde görüyordum ama daha canlıydı, ışıl ışıldı neonlarla her taraf. Kibar insanlar, güzel mağazalar… Rüyadaydım.

Tramvay var mıydı o zaman?
Olmaz mı? 1962’de kalktı zaten. Taksim’e yaklaştığımda, Fransız Konsolosluğu’nun yanında bir kristal mağazası vardı. Vitrinde sarışın, çok güzel bir kadın posteri... Bir baktım; Behiye Aksoy! Neyse, o günlerde Sirkeci’de 6 liraya tek odada kalıyordum. Ha, bir de Şengül Hamamı’nı duymuştum ta bizim oradan. “Hadi oğlum, çok hızlıysan Şengül Hamamı’na git” derlerdi. Sadece erkeklerin gittiği yerdi. Buldum onu da. Kapısında hem eski Türkçe hem de Türkçe yazı vardı hâlâ. Girdim 5 liraya yıkandım, paklandım ama merak var ya; etrafa da bakıyordum. Tellaklar hemen uyandı. “Düştü bir tane” dediler. Orada her şey özgürdü zaten.
O günü hiç unutmam. Sonra yine Taksim’e çıktım, gece 11 falandı. Birkaç tane gördüm benim gibi. Biri, “Gacı, nereye gidiyorsun?” dedi bana. Anlamadım önce. O şifreli dili bilmiyordum o zamanlar. Tam o sırada bekçiler geldi düdük çalarak. Onlar kaçtı, beni tuttular. Dediler, “Ne yapıyorsun sen bu saate burada?” Ben de yeni geldiğimi ve gezdiğimi söyledim. “Paran var mı?” diye sordu bana. Bende o göz var mı haraç verecek! “Yok” dedim tabii. “Hadi git” dediler.
Neyse, günler geçti; 15-16 Mart oldu. Geldiğim elbiseyle donuyorum. “Ne olursa olsun” dedim, “Ben dönüyorum Adana’ya.” Zaten topu topu 150 lira harcamışım, param da var. Atladım otobüse…

Nasıl karşıladı ailen. Kaçmıştın ya evden?
Çok sıcaktı geri gittiğimde. Zaten herkes damda yatardı. Kız gibiydim. Bir bakan gözünü alamazdı. Yabancı erkeklerin yeleli saçlarına çok özenirdim. İlk, ağabeyim karşı çıktı, “Yine geldi mi o buraya?” diye. Anacağım, “Bak oğlum, para bile harcamamış” diye durumu idare etmeye çalışıyordu ama durdurmak ne mümkün. Kapattı beni alt odaya. “Bir yere çıkmayacaksın, kimseyle görüşmeyeceksin” dedi. Saçımı koyun gibi kırptı. Çok ağladım!

Üzülme buna. Bizi de ha bire toplayıp saçımızı tıraşlıyordu İstanbul’da polis!
O, 80’ler... Ben o yılda çoktan kadın olmuştum. Sorduklarında genelevde çalıştığımı söylüyordum zaten. Müdüriyete de düşsen açıyorlardı, çalıştığım yere soruyorlardı. Sonra da “Tamam” deyip bırakıyorlardı.


Tekrar ne zaman geldin İstanbul’a?
İki yıl zor dayandım. Ev, geneleve bitişik hâlâ. 1962 yazıydı. Genelev patroniçesi olan komşumuzun bir kızı vardı. Adı Yüksel... Boy pos var, iki kol 24 ayar burma üstelik… Boşanmış. O dedi, “Kaçalım hadi” diye. Daha önce İstanbul’da yaşamış zaten. Hiç unutmam. Geceydi. Çantam bile yoktu. “Ben sana her şeyi alırım İstanbul’da. Sen de gördün, orada en güzelleri var” dedi. Benim de canıma tak etmiş, “Tamam” dedim. Tam 500 lira verdi. Özel taksi tuttu, kaçtık. Yolda, “Sana manikür yaptıracağım, pedikür yaptıracağım” diye hep anlatıyordu. Adlarını bile duymamışım… “Nedir ki onlar?”
Neyse… Geldik Tarlabaşı’nda onun bildiği bir yere. Ama o zaman Tarlabaşı şimdiki gibi değil. Aileler Rumlar, Ermeniler hep; çok nezih. Şimdi Allah kahretsin, bırak ‘rahatsız olur mu’ diye düşünmeyenleri ve kötü kötü bakanları, bıçaklamak ve öldürmek için peşine takılan ne idüğü belirsizlerle dolu.

Birden bire iki kedinin vahşi kavgasının ortasında kalıveriyoruz. Çığlıklar atarak kapışan hayvanları sakin bir edayla ‘pist’ diye ayırıp uzaklaştırıyor, gelen geçenlerin farkına bile varmadığımızı bizlere garip bakışlarından anlıyorum. Ceketli bir adam ve yaşlı bir transseksüeli ‘gizlice pazarlık yapıyor’ diye algıladıklarını konuşup gülüşüyoruz. Ama Deniz’in asıl hikâyesi burada başlıyor.
Dilerseniz okumayı bırakın. Çünkü bu kez başka bir hayatın yaşanışı, tokat gibi yüzümüzde patlamaya hazırlanıyor…

Bileziklerinden bozdurdu Yüksel. Feriköy’de ev tuttuk. Bana, “Hadi, sıra çalışmaya geldi” dedi. “Ne iş yapacağım ki ben?” dedim. İmam Adnan Sokağı’nda, Ateş Kulüp vardı, sonra Parmakkapı’ya taşınan. Orada başladı çalışmaya. Patronla konuşup “Bu da kuliste çalışsın, zararsızdır” dedi… “Peki” dediler. Her gece başka sanatçılar geliyordu. Mesela Tanju Tamara’yı ilk orada gördüm. Hayat Mecmuası’ndan başka yerde görmemiştim... Koç gibi kadındı...

Çok geçmeden Adana’daki eski manitası buluverdi bizi. “Çabuk” dedi, “kaçıyoruz.” Apar topar atladık bir taksiye, nereye gideceğiz belli değil. Şoför anladı durumu. Dedi ki, “Sizi Bursa’ya götüreyim.” Yıl 63. Vardık bir otele, eski püskü ama hemen yerleştik. Kız, iki bilezik daha bozdurdu. O yıllarda gasp falan yoktu. Ne olduysa 80’den sonra oldu.

Ben de çıktım bir akşam, Kültürpark’ta takılıyorum. Malum, rahat durmak yok. Bir adam bana “Pışt pışt” dedi. Konuşmaya başladık. Nerede kaldığımı sordu. Ben de söyledim, anlattım yaşananları... Aldı beni, geldi otele baktı. “Burası size uygun değil” dedi. Aldı bizi hemen. Çok kibar ve düzgün adamdı zaten. Yerleştik, Sabah Pansiyonu’na. Tüm çalışan kadınların kaldığı yerdi orası. Kültürpark Gazinosu ve Moulin Rouge’un kızları da oradaydılar. “Kader yok” derler. Kolumu sokayım, o kaderin ağzına! Çocukluk arkadaşlarımı gördüm orada! Kadın olmuşlar, pavyonda çalışıyorlar artık ama değişmiş hepsi.

O zaman Emniyet Amiri de Adnan Çakmak; Mareşal Fevzi Çakmak’ın yeğeni. Pansiyonda kalmak için oraya her gün imza veriyordum. Güzel iş yapıyordu, Yüksel. Gidip geliyorduk. Ben de kuliste tabii. İstanbul Radyosu sanatçısı Semra Ersözlü’yü de ilk orada gördüm yakından. Bir boş günümdü. “Yüksel” dedim, “Ben bir gezeyim.” Aşağı indiğimde ne göreyim! Pansiyonun altında kereste mağazası. ‘Kaya Müren’ yazıyor! Zeki Müren’in babasının iş yeri... Derken, henüz akşam olmuştu. Yüksel’i de tanıyorlardı ya, bizim evden telefon açmışlar; “Nasıl?” diye annem sormuş. Tam da o zaman sülüsüm geldi. Askerlik yani…

Dişleri dökülmüş, ağzında yanan cigaranın titrediğini görüyorum. Sohbete başladığımızdaki korkular kaybolmuş, yerine çaresiz ve saf bir yürek atışı var. Matlaşmış göz bebekleri merdivenlerin altındaki çöp konteynırında takılı. Kolumu atıyorum omzuna. Öylesine bir ara veriyoruz bir müddet. Ağlamıyor. Henüz yıkanmış sarı saçlarını toplayıp maşa tokayı ensesine takıveriyor. “Boş ver” diyor, “devam edelim...”

Bursa’daki garajdan bindim otobüse. Kaşlar alınmış, eller manikürlü. Süslüyüm, herkes bakıyor. Asılan, takılan... Ama şimdiki gibi değil, nazik insanlar. Adana’dan ‘ilmühaberi’ aldım. Gittim askere Manisa’ya... 6 ay kaldım. Güzel şehirdi. Eğitim bitti ve dağıtım var ama subaylar yollamıyor. Kıpkırmızı dudaklarım, bembeyaz dişlerim, pembe tenim, gür saçlarım… Zümrüt gibi çocuktum, ışıl ışıl. Bir gün dolaşırken bir komutan gördü beni.

“Gel buraya” dedi, “sen neden dağıtıma gitmedin?” Ben de “Üstüm göndermedi” dedim. Çağırmış onu, hemen sormuş. “İt iti ısırmaz tabii ama hadi” dedi, “hazırlan.” Önce Menemen’e gittim. 4 ay da orada kaldım. Bir subaya âşık oldum çok fena. O da bana âşık. Durum anlaşılınca beni yolladılar Edirne’ye. Ama aşk her yerde var! Mezarda bile hem de, adı ‘aşka mezar…’
Orada çaktırmadım kimseye. Genel ev ve pavyonlarda öğrenmişim her şeyi. Bir asteğmen vardı, bir de onbaşı. İkisini de idare ediyordum. Bir gün karargâh bölüğüne binbaşı geldi. Beni görünce, “Bu ne duruyor burada?” dedi. “Hemen” dedi, “seni hastaneye gönderiyorum, yazsınlar raporunu.”

“Aman komutanım” dedim, “ailem öldürür beni.” Yatırdılar psikolojide 3 ay. Sonra da ‘hava değişimi’ yazdılar 3 ay daha. Tabii, o arada saçlar uzadı. Tekrar Adana’ya geldim. 68’deydik. Ağabeyim yine isyanlarda. 300 TL para geldi askeriyeden. Kumanya bir de.
Amerikalıların eskilerini alırdık orada ama bu günkülerden bile kaliteliydiler. Tadat (sayım) zamanıydı, akşamüstü siyah kumaş pantolon, bluz, saçlar atkuyruğu; geldim terhisimi almaya bölüğe. İçtima verecekler. Girdim koğuşa, asılıyor subaylar. Tanımadılar beni. Neyse, bitti gitti o günler… Askerlik bitti, hayat başladı. Tabii duramıyorum artık. Her yeri görmüşüm, değişim başlamış. O zaman bana Orhan subay, “Sizin gibiler Mis Sokağı’nda takılır” diyordu. Yeniden hedefim İstanbul Beyoğlu’ydu. Sonra İzmirli Jilet Nejla ve Tekirdağlı Hüseyin girdi hayatıma...

Sonra neler değişti hayatında? Nasıl geldik bu günlere?
Adana’da sünnet olmuş Musevi bir çocuk vardı. İlk onlara geldim. Annesi de hayat kadınıydı. Anlıyordu durumlardan yani. Çok iyi insanlardı. Yanlarında kalmaya başladım ama kira ödemem lazım, çalışmam lazım… Ne yatak var, ne yorgan... Rezilliğim tuttu, mektup yazdım ağabeyime. O da yolladı her şeyi. Gittim, aldım ambardan. Bir de mektup içinde. “Sakın bir daha buralara gelme, orada kal” diye... Ev sahibimiz köklü aile, Bulgar asili… Hani kaçanlardan. Derken, bir gün iki yırtık kızla tanıştım. Onlar ayarlıyordu artık işleri malum.

Biri rahmetli İzmirli Jilet Nejla öteki de Tekirdağlı Hüseyin... Derken, takılmaya başladık. Eve bile gidiyoruz ama çocuk sesini çıkartmıyor. Mahalle de tanımıştı beni. Herkes seviyordu. Vagon Blö, Şehrazat, İstanbul gibi kulüpler var; bir türlü beceremiyordum parayla fuhuşu. “Emeğimle çalışacağım” dedim. Temizliğe gitmeye başladım evlere. Bir gün kapı çaldı. “Kalk” dediler, “Sana kısmet kondu, Şişli’ye; eve gidiyorsun.”

O devrin zengin apartmanı Sadıkoğlulları’na götürdüler. “Bir aylığına iş yapacaksın” dediler. Servet Nakipoğlu vardı, armatör. Onda başladım çalışmaya. Ceyda Hanım da, Erkut Taçkın ile evli o binada o zaman. Çok temizim, pırıl pırıl yaptım binayı. Daracık pantolonlarla çalışıyordum. Kapıcı kıskanıp şikâyet etti… Mecburen düştük yeniden. Başladım Bayram Sokak’ta çalışmaya…

O zamanki müşteri profili nasıldı? Var mıydı böyle apaçi, saldırgan, varoş ya da kapkaç ve yaralama…
İnsandılar ve ödemelerini de yapıyorlardı. Bizimkiler de çanak tuttu. Yeni gelenler adamlara hap içirip soymaya, jilet atmaya falan başladı. Doğu’dan gelen lubunyalar yaptı. 80’ler sonrası karıştı işler! Bülent Ersoy’lar, Ertaç Ünsal’lar, Serbülent Sultanlar’dan sonra yasaklar geldi. Toplum bize düşman edildi. Aliş’in Ülker Sokağı’nda randevuevi açmasıyla bozuldu belki de her şey. 83’te başladı savaş. Şimdiki Türkiye Gazetesi Hastanesi’ olan Bulgar Hastanesi’nde ameliyat oldum 73’te. Düşün, Behiye Aksoy da karın gerdirme ameliyatını orada oldu, bitişiğimde.

Nereden nereye… Bir arada hoşgörüyle yaşardık. Fakir-zengin ayrılmazdı. Artık paran varsa her şey mubah, yoksa sadakan bile günah. O yılların meşhur dansçısı Kudret Şandra bile az körüklemedi bu savaşı. Bir gazetede çıplak resimlerimi bastılar. “Sana, bakacağız, yardım da edeceğiz” dediler sonra aramadılar bile. Hayattan beklentim kalmadı bu yüzden. 69 yaşındayım ve sadece yaşamak istiyorum kendimce. Benim de yaşama hakkım var. Olacak o da inşallah bir gün elbette…

Çapanoğlu Sokağı’nın merdivenlerinde sıcacık bir sarılmanın ardından ayrılıyoruz. Arkama bakamadan, başım eğik vaziyette iniyorum parke taşlı yola. Ana caddeye doğru, ağır aksak yürürken kafam bir kez daha karışık çünkü onu dışlayan ailesi bile, gelip onun evinde yaşamış, borç almış hatta kefil edip yalnız bırakmış… Nasılsa insan insan olmayı asla yaşamadan anlayamazmış. (Akşam) 28.08.2012


Eklenme Tarihi : 29.08.2012
Haber Editörü : Administrator
  «« GERi
Bu haber 421480 kez okundu.

Haberi
Paylaş
Face
Paylaş facebook
Blog
Paylaş Blogger
Frien
Paylaş Friendfeed
Mysp
Paylaş Myspace
Twit
Paylaş twitter


Not: Bu sayfalarda yer alan yorumlar kişilerin kendi görüşleridir.
Yazılanlardan gabile.com sorumlu tutulamaz.

Habere Yorum Yaz

gönül isterdiki herkes gerek ruhsal gerekse bedensel olarak istediği gibi olup yaşasın ama gel görkü zor bu zamanda çok zor. yazık bir çoğumuz bu zorlukların bilincinde depresyon mağdurları olarak hayatımızı idame ettirmeye çalışıyoruz. üzücü çok üzücü
Yazan : buruk_asklar     Beğen (3 kişi bu yorumu beğendi.)

Aslında hayat hikayesının tamamen anlatmasınıve yazı dizisi şeklınde aktarmasını beklıyodum.Çok kısa olmuş.Bence yenı nesıle aktaracak çok tecrübeleri vardır
Yazan : gencaskim_ol     Beğen

Barbaros `u tebrik etmek lazım bu çalışmasından dolayı.İnsanların insanlığa saygısını yitirdiği bir dünya... söyleyecek çok söz yok. köhneleşmiş pencerelerden bakmak zorundayız bu dışarıya. Kimse yaşadığı hayatı seçmedi.Ama herkes yaşadığı hayat ile yargılandı.Adaletin kapısı nerede bilinmez.Yaşadığını duymak umuduyla `umudumuz Deniz.
Yazan : aliskindegilim     Beğen (4 kişi bu yorumu beğendi.)

barborus çok seviyorum ben bu kadar akıllı birini görmedim çok mantıklı biri
Yazan : BrS_BeLma     Beğen (3 kişi bu yorumu beğendi.)

Denizi tanırım deli feridunla giderdik bayram sokağa .Ona koltuk çık barbaros sen boş adam değilsin.
Yazan : tati     Beğen (6 kişi bu yorumu beğendi.)

Budur.
Yazan : mxxm     Beğen (1 kişi bu yorumu beğendi.)

Barbaros Canım Arkadaşım Seni Seviyorum Yüreği güzel insan Paylaşımınız için teşekkürler...
Yazan : Enliza     Beğen (1 kişi bu yorumu beğendi.)

Bir ömür çırpınış hikayesi....
Yazan : sevginehri     Beğen (3 kişi bu yorumu beğendi.)

Hikayden ziyade gerçek bir yaşamın açık örneği bilebilirmiydiki başına bunların geleceğini çok duygulandım Allah yardımcısı olsun.
Yazan : hemohembu     Beğen (3 kişi bu yorumu beğendi.)

dilden gelen çık çık,vah vahlarla düzelmiyor hiçbir şey..gücü yeten varsa yardım etsin ya..:(
Yazan : gana     Beğen (1 kişi bu yorumu beğendi.)

Ağladım Valla :S :(
Yazan : dogusdemiir     Beğen
Yorum yazmak için login olunuz


Diğer başlıklardan bazıları.
Haber | Fransa’da Eşcinsel Evlilik Tasarısı Ekim Ayında Sunulacak Fransa’da Eşcinsel Evlilik Tasarısı Ekim Ayında Sunulacak
   Ekim ayında Fransız Parlamentosu’na sunulacak yeni yasa tasarısıyla eşcinsel çiftlerin evlenmesinin önü açılabilir. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın seçim vaatlerinden biri olan yasa tasarısı eşcinsel çiftlere evlenme ve evlat edinme hakkı sunuyor. Başbaşkan Jean-Marc Ayrault daha ön...

Haber | `Eşcinsellik hastalıktır` diyen Prof. Nevzat Tarhan`a ortak tepki çağrısı `Eşcinsellik hastalıktır` diyen Prof. Nevzat Tarhan`a ortak tepki çağrısı
   SPoD, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın `eşcinselik tedavi edilebilir` açıklamalarını kınadı ve ortak tepki çağrısı yaptı. Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın 13 ve 14 Ağustos tarihlerinde yaptığı eşcinselliği bir hastalık olarak tanımlayan homofobik yorumlarına, Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Y...

Haber | Kampüste eşcinsel karşıtı lokantaya yer yok Kampüste eşcinsel karşıtı lokantaya yer yok
   ABD`deki Davidson College, eşcinsel karşıtı gruplara yaptığı desteklerden ötürü Chick-fil-A lokantalar zincirini kampüsten attı KAOS GL- ABD’nin Kuzey Karolina eyaletindeki Davidson College, eşcinsel karşıtı örgütlere milyonlarca dolar bağışta bulunan ve açıktan açığa eşcinsel evliliğine karşı tavı...

Haber | Cinsel Yönelim Ayrımcılığına Hayır Cinsel Yönelim Ayrımcılığına Hayır
   Hacettepe Üniversitesi Senatosu , "Birlikte Yaşam Bildirgesi"ne imza attı KAOS GL- Hacettepe Üniversitesi Senatosu , "Birlikte Yaşam Bildirgesi"ne imza attı . Öğrencilerin, akademik ve idari personelin yerleşkede birlikte yaşamalarını düzenlemek için hazırlanan bildirgede birlikte yaşama ilişkin e...

Haber | Eşcinsel Bob! Eşcinsel Bob!
   Komisyon, can dostu Denizyıldızı Patrick ile ilişkisi olup olmadığın inceliyor. ’Tehlikeliler’ listesinde Pokemon bile var! Ukrayna’da ahlak komisyonu, okyanusun dibinde yaşayan bir süngerin maceralarını anlatan ‘SpongeBob Squarepants’ dizisinin ‘eşcinselliği teşvik ettiğini’ öne sürdü. Komisyon...

Haber | Başbakan eşcinsel yürüyüşte! Başbakan eşcinsel yürüyüşte!
   Başbakan Schmidt`ten eşcinsellere destek. DANİMARKA`da hafta sonu düzenlenen "Homo Festivali" renkli simaların katılımı ile gerçekleşti. Başbakan Helle Thörning Schmidt (ortada pempe gömlekli).Eşcinsellerin yürüyüşünde en çok dikket çeken isim ise Başbakan Helle Thörning Schmidt, birlikte yü...

Haber | ``Siz yılmayın ki bizler de özgürleşebilelim`` ``Siz yılmayın ki bizler de özgürleşebilelim``
   Siyah Pembe Üçgen Derneği, 14 Ağustos 2012 gecesi Çandarlı’da kamp yapan Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği aktivistlerine yönelik toplu linç girişimine ilişkin basın açıklaması yaparak, linç girşimini kınadı. Basın açıklamasında aynı zamanda Çandarlı Jandarmasını linç girişimine müdahale etmediğinin...

Haber | Çandarlı’daki LGBT Aktivistlerine Linç Girişimi Çandarlı’daki LGBT Aktivistlerine Linç Girişimi
   14 Ağustos gecesi Çandarlı’da eğitim kampı yapmak isteyen Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği’nden 12 LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans) aktivistine linç girişimi gerçekleşti. Dernek aktivistleri olarak Çandarlı’ya ulaştığımız andan itibaren orada yaşayan halk ve esnafın tedirgin edici bakışları v...

Haber | Tayvan`da İlk Eşcinsel Budist Evliliği Tayvan`da İlk Eşcinsel Budist Evliliği
   30 yaşındaki Fish Huang ve partneri You Ya-ting, Taoyuan kentindeki tapınakta yaklaşık 300 davetlinin önünde dünya evine girdi. Törene gelinlikle gelen çiftin nikâhını Shih Chao-hui adlı kadın Budist rahip kıydı. Shih törende “Burada tarihe tanıklık ediyoruz. Kaderleri için birlikte mücadele etm...

Haber | 30 Yıl Sonra Gay Kavgası 30 Yıl Sonra Gay Kavgası
   Cassano’nun milli takımda eşcinseller olduğunu ima etmesi ortalığı karıştırdı. 1982 Dünya Kupası`nda Rossi ile Cabrini`nin ilişki yaşadığı iddiasıyla sarsılan İtalya`da ‘bomba`yı bu kez Cassano patlattı ama baskı üzerine özür diledi. Bundan 30 yıl önce şike gölgesi ile 1982 Dünya Kupası`na gid...